24 Ocak 2010 Pazar

ateşten mi korkuyorum, Ebu Zerr olmaktan mı?

hikaye önce zeki olduğumu bana dikte ettirmeleriyle başladı...


ukalaca bi cümle değil ki bu...


en azından o niyetle söylenmedi...





sonra odtü falan filan... baş harfini bilerek ve isteyerek küçük yazdım, noktalama hatasını bilerek yaptım, diğer yaptığım hatalarımın yanında solda sıfır kalır...





ne oldu bunları yaparken, kendime önem vermeye başladım.


ne oldu bunları yaparken, ahireti olmayan sisteme kul olmaya başladım.


ne oldu bunları yaşarken, en kötüsü galiba bu hayaller kurmaya başladım hani sadece durak olan burası için.


ne oldu bunları yaşarken, muhafazakar ekonomisi kapitalist ekonomisi, kısacası ekonominin her türlüsü bana, ateşten mi yoksa Gıfarlı Ebu Zerr olmaktan mı korkmam konusunda dilemma yaşattı.

belki de hiç anlaşılmıyor yazdıklarım, zaten anlaşıldığı için yazmıyorum. çözebilmiş değilim bu basit olması gereken konuyu...

ama soruyorum kendime, bu dünyada başaramamak beni deli edecek gibi birşey mi... başarmak adına aldığım ya da alacağım riskler beni kuvvetle muhtemel ateşe yaklaştırıyor. sonra soruyorum ebu zerr olmak çok mu kötü.. evet diyorum gerek yok diyorum.. yada dedirtiyolar...
dedirtiyorlar... dedirtecekler... delirtecekler...


peki cephanemde ne var diye bakıyorum. namaz şarjorum boş..

zekat, oruç, hacc ahh bunların içinde acizane yaptıklarım var ama paslanmışlar...

galiba yenileceğim bu savaşta... ee bu sonmu?

dur bi saniye ya bu hakkaten son be akılsız....

silkin artık...

aksiyona geçmem gerek bi tek ona eminim... bazı projeler uydurmalıyım kendime...

5 Aralık 2009 Cumartesi

adanmışlık...

Modern dünyanın kabul etmek istemediği kutsal olgu...
Modern dünyanın bütün mottolarını tedavülden kaldıran kavram...
Tek dişi kalmış canavarın o dişinide midesine dolduracak fikr-i yiğit...
Bihaber olanların safsata diyebileceği kadar muhteşem psikolojik destek...
Tanımları farklılık arzetsede aşıkların yegane gıdası...
Eee artık birazda somutlaştır tanımlarını diyen okurlara; "Nasıl yapabilirim ki, mantık olsa adanmak olmaz?" cevabını verdirten ve anlamaya değil yaşamaya çalış tavsiyesiyle işin içinden çıktırabilecek kaotik ama dinamik durum...

4 Kasım 2009 Çarşamba

lakayıt hayat....

Başlıkta hakir görülecek bir hava sezdiniz galiba amma velakin bence hiç öyle değil... Olmamalı!..
Bu öncelikle kendi nefsime bir mağlubiyet tattırma yazısı... Sonra yine nefsime korkak olduğunu yüzüne tokat gibi çarptırma yazısı...

Bu öyle bir korkaklık ki; Mesnevi okurken kendinden nefret ettirecek bir duygu işkencesi. Hissediyorum, ne zaman koşmaya kalksam ayağıma çelme takmaya çalışmış bir aklım var. Aciz aklım benim yularım olmuş adeta. Dünyası sadece gördüklerinden ibaret olduğu için aklım beni yönetmeye kalkmış, herşeyi bilmiş başarmış edasıyla... Ve sanki ben, bu dünyada yöneticiye ihtiyaç varmış gibi ona biat etmişim. O çelmelerle hep yere kapaklanmışım. Ve o kadar bıkmışım ki bir zamanlar ayağa kalkmak isteğimi, inadımı unutup düştüğüm yerde herşeye razı olmuş, kalmışım. Maalesef ki bu durumdanda hiç rahatsız değilim. Dolaylı anlatımdan mütevellid oluşan karmaşayı gidermek adına, düştüğüm yerden memnun olmam dünya hayatına entegre olabilme başarımdır. Önüme hangi yemek konduysa eyvallah demeye alıştım artık... Tedaviyi reddedecek boyuta geldim. Hastalığım bayağı ilerlemiş, yani tam anlamıyla cuk oturan şu kelimeyle anlatmak istiyorum; "azmış" durumda, bütün benliğimi kaplamış. Reçeteyi uygulamaya çalışıyorum, önce Kuran-ı Kerim, sonra kıyaslanmaz ama Mesnevi, ondan sonra yer yer V for Vendetta.... Bazen Yeraltından Notlar, Bazen Sefiller... Kah Erkan Oğur, Kah Nezaket Teymurova....

Ama yok kemoterapi dahil işe yaramıyor. Hata bende bu kadar geç teşhis etmeseydim hastalığımı... Bana birşey olmaz diye diretmeseydim... Oldu işte, daha ne olabilir ki... Aklın kölesi olmuşum... Dünyadan beklentilerim olmuş... "Eee yani, olabilir!" diyenler var. Haklılar, evet olur ama olmaz olsun...

Rivayet edilen Hadis- i Şerif'e göre; "Dininden diyanetinden dolayı insana deli denmedikçe, o imanda kemale ermiş sayılmaz.". Demek istediğim de tam olarak bu aslında. Ama Hz . Aişe annemizin de söylediği gibi;
" O, sizin konuştuğunuz gibi lafları çabuk çabuk ve peşpeşe sıralamazdı, sözleri az ve özdü. Halbuki sizler cümleleri birbirine ekleyip duruyorsunuz. Allah Rasulü çok veciz konuşurdu. Böyle konuşmasını kendisine Allah katından Cebrail getirmişti. Kısa cümleler içinde bütün maksatını yansıtırdı. Veciz sözlü cümleler söylerdi. Sözlerinde ne fazlalık ne de eksiklik bulunurdu. Kelimeleri bir ahenk içinde birbirini izlerdi. Sesi gürdü ve tatlıydı. Gerektiğinde konuşurdu. Kötü laflar etmezdi. Hiddetli ve hiddetsiz anlarında hep Hakk'ı söylerdi. Sahabelerinin yüzlerine karşı son derece güler ve gülümserdi."

Tıpkı burda bahsedildiği gibi bizim cümleler içinde çırpınışlarımızı, söylemek istedikerimizi ne güzel anlatmış...

Hadis te de geçtiği gibi aklı bırakmak gerek diye düşünüyorum. Çelme takmasını engellemek...
Sınava daha hazır hale gelebilmek için belki... Daha cesur olmak için... Herşeyin Allah'tan geldiğini tam anlamıyla kavrayıp saçma sapan dünya işlerine üzülmeyip yiğitçe yaşamak için belki...

Kanaat-i acizaneme göre insanın üç adet çok önemli fıtri özelliği var. Hüzünlü olmak, doyumsuz olmak ve kolay alışmak. O zaman durum şöyledir ki; bu özellikleri işe yarar hale getirmeliyiz. Eğer hüzünlenmek ve doyumsuz olma özelliğimizi dünya meselelerinde harcarsak ve en kötüsü bunun sonucunda buna alışırsak kanıksarsak, o zaman bizim için kıyamet kopmuş demektir. Bu yaratılış özelliklerimizi dünya da bize dikte ettirilen akla mantığa ayrı olarak halis konularda ehilleştirmek gerekir.
Düzyazı yetersiz kaldı diyip şiirle devam etmek gerekirse;

Dert edindim dertli göremediğim için
Üstad "Çile" demiş, gör ki niçin
Devr-i beyhudeye çattık, yok ki merhem
Çilelenmek, dertlenmek olmuş fıtrata mahrem

Sağ sol değil davam şu lahza için
Dertsiz tasasız gidin yiyin için ulan için
Aşikar şikar olmuşuz şeytana hile aramaz
Bu dünya kıyamete bile böylece varamaz

Çile kelimesini tam anlamıyla yaşamak ve onun doyumsuzluğuna kavuşmak duasıyla...

29 Ekim 2009 Perşembe

Aşk kapıyı çalar mı?

Aşk kapıyı postacı gibi iki kere mi çalar? Bence çalmaz. Postacının ne getirdiği belli değildir. En sığ olarak üç ihtimali vardır. Önemsiz, iyi yahut kötüdür getirdiği... Hele birde tez getirmişse hiç gelmesin daha iyi...

Ama aşk başka... Onda kötü yok önemsiz hiç yok. İyi var. Mükemmel var ama anlayana... O güne kadar kalbine hükmetmeyene, aklını öne çıkarmayana belki...Belki de hiç beklemeyene... Yok ki matematiği mantığı... Gelgitlerimi hoşgörün... Cevap veremeyeceğim.... Ama Allah'ın takdiri hadsizliğime sınır olsun duasıyla, yazıp karalamaya devam edeceğim hadsizce ama samimice...

Aşk kapıyı çalmaz. Yüzsüzdür o açıdan. Tıpkı artık her hareketini tepkini ailenden hatta seni doğuran annenden bile daha iyi tanıyan, sana zaman zaman sinirlenen ama bu sinirinde altında samimiyet ve sevgi barındıran dostun gibi. Senden habersiz senin mahreminin, evinin yedek anahtarını bile almıştır. Kötü niyetli değildir. Sormaya mahal görmemiştir. Böyle habrsizce gelir ama çoğu açığını da kapatır sana hissettirmeden. Aşk ta tam böyledir işte. Kapı çalmaz. Ayıp olur mu acaba bu saatte gidersem diye düşünmez hiç. Dedim ya biraz yüzsüz galiba...

Velhasılkelam, o geleceği belli olmayan ama geldiğinde de sana sormayacak zaten gelecek olandır.Ne ne yapacağını planlayarak bekleyeceğin bi misafir nede geldiğinde seni rahat bırakacak uzak ve soğuk arkadaşın. Belki bekleme süresini kısaltmak bizim elimizde... Kalbi daha doğrusu yüreği gönlü arındırmak, nasuh hale getirmek...

Dedirtmiş herşeyin sahibi taa bundan 12 ay önce;

Kerem gibi hayran olmadım bi iclale
Nar-ı özlem çekmekte beni o hale
Sabır evladır, bil ki heyhat
Tevafuktur, söz düşmez hemhale

Sözün özü nefsim şu; böyle bu meselelerle uğraşacam diye gelmesini bekleme... Hikmetinden sual olunmaz ne zaman yollarsa al başının üstüne koy.. Belki vuslat bu dünyada olmaz... kayıp zannetme... Sorgulama.... Hatta sana tiyo veriyim kesin bu dünyada olmaz...
Neden ama dediğini duyuyorum?
-Sana cevap vereceğim ama bunu duymaya senin egon hedonizmin dayanmaz. Ama Ebuzer'in tırnağı olmaya çalışan sağ tarafım rahat bırakmıyor söyleyeceğim...
Aşk sana uğramaz nefsim sana uğramaz. Ölmen gerekiyor. Öl de dünya bi ferahlasın. Diyor ya bi abi Namaz ferahlığına kavuşsun...

28 Ekim 2009 Çarşamba

hayat işte...hayırlısı...

Ters düz eden sorular beynime orantısız güç kullanıp terörize ederek, iktidara sahip olmaya kalkışıyor. Acaba herkesin mi kafası karışık diye merak ediyorum içimden...Ama cevabını bulamıyorum bu sorununda diğerlerini bulamadığım gibi keza yine keza... Bu metni de yazarken neden yazdığımı bilmeden yazıyorum.

Okunmasını mı istiyorum?
-Hayır!
Rahatlamak için mi yazıyorum?
-Hayır!
Yazdıklarımdan bir beklentim var mı?
-Hayır!
Bu kadar amaçsızca yazmanın bi ehemmiyeti varmı bence?
-Maalesef hayır!

Herşeyin bir amacı olmalı mı? Ona hayır diyecek bile bilgim yok. Ama eskiden vardı cevabım.
Çünkü hadsiz sayılırdım. Bu cümleyi kurduğuma göre hala öyleyim anlaşılan. Ama silmeyeceğim herkes bilsin ne varki... Yaradan biliyor ya...

Erkan Oğur'dan ey zahit şaraba türküsünü dinlerken kafamdan geçen sorular delirtecek raddeye getiriyor beni. Belki delirsem bi rahatlayacağım. Belki de ölmeden önce ölmek te böyle birşey.
Ama o kadar dikte ettirilmiş ki bana dünyanın kendi doğruları, delirirken bile mantık arıyorum.
Bazen cesaretlenip türküyü dinle diyorum. İyi dinle diyorum! İyi!... İyi!...
Bırak diyorum herşeyi. Topal keçi ol mesnevi deki gibi...

Yaradan nesrinide manzumesinide yazdırıyor işte;

Merhem bulamadım bu alem-i deryada
Kimse engel olmadı içimde ki feryada
Bu gelgitler hayra mı gebe şer ya da
Cevapların memleketi değil dünya da rüya da....

Bu basit bi isyankarlık değil. Karmaşık bi isyankarlık ta değil. Bu bir hak arayışı da değil tam olarak. Bu Hakk'ı arayış belki. Bu aslında dua. Korkularımın, endişelerimin, doğrularımın evet evet doğrularımın değişmesi için bir dua. Seyyid Kutub'un dediği gibi bir halife isek bu dünyada yani aktiflik önemli ise o zaman al sana bambaşka bir soru daha.... Ne yapacağını bilmeyen, rotası belli olmayan gemi, notası belli olmayan müzik parçası....

Eee sonuç olarak ne diyor metin yazarı?
- hayat işte... hayırlısı....

30 Ağustos 2009 Pazar

Merhem

Merhem bulamadım bu alem-i deryada
Kimse engel olamadı içimdeki feryada
Bu gelgitler hayramı gebe, şer yada
Cevapların memleketi değil dünya da, rüya da...

Geceler...

Geceler ki yaren oldu benim yalnızlığıma
Sadakati ki sevindirmedi beni kat'a
Gönlüm evveldir mahçup hubaba
Tez olsun diye inler, vuslat Habib'e