5 Aralık 2009 Cumartesi

adanmışlık...

Modern dünyanın kabul etmek istemediği kutsal olgu...
Modern dünyanın bütün mottolarını tedavülden kaldıran kavram...
Tek dişi kalmış canavarın o dişinide midesine dolduracak fikr-i yiğit...
Bihaber olanların safsata diyebileceği kadar muhteşem psikolojik destek...
Tanımları farklılık arzetsede aşıkların yegane gıdası...
Eee artık birazda somutlaştır tanımlarını diyen okurlara; "Nasıl yapabilirim ki, mantık olsa adanmak olmaz?" cevabını verdirten ve anlamaya değil yaşamaya çalış tavsiyesiyle işin içinden çıktırabilecek kaotik ama dinamik durum...

4 Kasım 2009 Çarşamba

lakayıt hayat....

Başlıkta hakir görülecek bir hava sezdiniz galiba amma velakin bence hiç öyle değil... Olmamalı!..
Bu öncelikle kendi nefsime bir mağlubiyet tattırma yazısı... Sonra yine nefsime korkak olduğunu yüzüne tokat gibi çarptırma yazısı...

Bu öyle bir korkaklık ki; Mesnevi okurken kendinden nefret ettirecek bir duygu işkencesi. Hissediyorum, ne zaman koşmaya kalksam ayağıma çelme takmaya çalışmış bir aklım var. Aciz aklım benim yularım olmuş adeta. Dünyası sadece gördüklerinden ibaret olduğu için aklım beni yönetmeye kalkmış, herşeyi bilmiş başarmış edasıyla... Ve sanki ben, bu dünyada yöneticiye ihtiyaç varmış gibi ona biat etmişim. O çelmelerle hep yere kapaklanmışım. Ve o kadar bıkmışım ki bir zamanlar ayağa kalkmak isteğimi, inadımı unutup düştüğüm yerde herşeye razı olmuş, kalmışım. Maalesef ki bu durumdanda hiç rahatsız değilim. Dolaylı anlatımdan mütevellid oluşan karmaşayı gidermek adına, düştüğüm yerden memnun olmam dünya hayatına entegre olabilme başarımdır. Önüme hangi yemek konduysa eyvallah demeye alıştım artık... Tedaviyi reddedecek boyuta geldim. Hastalığım bayağı ilerlemiş, yani tam anlamıyla cuk oturan şu kelimeyle anlatmak istiyorum; "azmış" durumda, bütün benliğimi kaplamış. Reçeteyi uygulamaya çalışıyorum, önce Kuran-ı Kerim, sonra kıyaslanmaz ama Mesnevi, ondan sonra yer yer V for Vendetta.... Bazen Yeraltından Notlar, Bazen Sefiller... Kah Erkan Oğur, Kah Nezaket Teymurova....

Ama yok kemoterapi dahil işe yaramıyor. Hata bende bu kadar geç teşhis etmeseydim hastalığımı... Bana birşey olmaz diye diretmeseydim... Oldu işte, daha ne olabilir ki... Aklın kölesi olmuşum... Dünyadan beklentilerim olmuş... "Eee yani, olabilir!" diyenler var. Haklılar, evet olur ama olmaz olsun...

Rivayet edilen Hadis- i Şerif'e göre; "Dininden diyanetinden dolayı insana deli denmedikçe, o imanda kemale ermiş sayılmaz.". Demek istediğim de tam olarak bu aslında. Ama Hz . Aişe annemizin de söylediği gibi;
" O, sizin konuştuğunuz gibi lafları çabuk çabuk ve peşpeşe sıralamazdı, sözleri az ve özdü. Halbuki sizler cümleleri birbirine ekleyip duruyorsunuz. Allah Rasulü çok veciz konuşurdu. Böyle konuşmasını kendisine Allah katından Cebrail getirmişti. Kısa cümleler içinde bütün maksatını yansıtırdı. Veciz sözlü cümleler söylerdi. Sözlerinde ne fazlalık ne de eksiklik bulunurdu. Kelimeleri bir ahenk içinde birbirini izlerdi. Sesi gürdü ve tatlıydı. Gerektiğinde konuşurdu. Kötü laflar etmezdi. Hiddetli ve hiddetsiz anlarında hep Hakk'ı söylerdi. Sahabelerinin yüzlerine karşı son derece güler ve gülümserdi."

Tıpkı burda bahsedildiği gibi bizim cümleler içinde çırpınışlarımızı, söylemek istedikerimizi ne güzel anlatmış...

Hadis te de geçtiği gibi aklı bırakmak gerek diye düşünüyorum. Çelme takmasını engellemek...
Sınava daha hazır hale gelebilmek için belki... Daha cesur olmak için... Herşeyin Allah'tan geldiğini tam anlamıyla kavrayıp saçma sapan dünya işlerine üzülmeyip yiğitçe yaşamak için belki...

Kanaat-i acizaneme göre insanın üç adet çok önemli fıtri özelliği var. Hüzünlü olmak, doyumsuz olmak ve kolay alışmak. O zaman durum şöyledir ki; bu özellikleri işe yarar hale getirmeliyiz. Eğer hüzünlenmek ve doyumsuz olma özelliğimizi dünya meselelerinde harcarsak ve en kötüsü bunun sonucunda buna alışırsak kanıksarsak, o zaman bizim için kıyamet kopmuş demektir. Bu yaratılış özelliklerimizi dünya da bize dikte ettirilen akla mantığa ayrı olarak halis konularda ehilleştirmek gerekir.
Düzyazı yetersiz kaldı diyip şiirle devam etmek gerekirse;

Dert edindim dertli göremediğim için
Üstad "Çile" demiş, gör ki niçin
Devr-i beyhudeye çattık, yok ki merhem
Çilelenmek, dertlenmek olmuş fıtrata mahrem

Sağ sol değil davam şu lahza için
Dertsiz tasasız gidin yiyin için ulan için
Aşikar şikar olmuşuz şeytana hile aramaz
Bu dünya kıyamete bile böylece varamaz

Çile kelimesini tam anlamıyla yaşamak ve onun doyumsuzluğuna kavuşmak duasıyla...

29 Ekim 2009 Perşembe

Aşk kapıyı çalar mı?

Aşk kapıyı postacı gibi iki kere mi çalar? Bence çalmaz. Postacının ne getirdiği belli değildir. En sığ olarak üç ihtimali vardır. Önemsiz, iyi yahut kötüdür getirdiği... Hele birde tez getirmişse hiç gelmesin daha iyi...

Ama aşk başka... Onda kötü yok önemsiz hiç yok. İyi var. Mükemmel var ama anlayana... O güne kadar kalbine hükmetmeyene, aklını öne çıkarmayana belki...Belki de hiç beklemeyene... Yok ki matematiği mantığı... Gelgitlerimi hoşgörün... Cevap veremeyeceğim.... Ama Allah'ın takdiri hadsizliğime sınır olsun duasıyla, yazıp karalamaya devam edeceğim hadsizce ama samimice...

Aşk kapıyı çalmaz. Yüzsüzdür o açıdan. Tıpkı artık her hareketini tepkini ailenden hatta seni doğuran annenden bile daha iyi tanıyan, sana zaman zaman sinirlenen ama bu sinirinde altında samimiyet ve sevgi barındıran dostun gibi. Senden habersiz senin mahreminin, evinin yedek anahtarını bile almıştır. Kötü niyetli değildir. Sormaya mahal görmemiştir. Böyle habrsizce gelir ama çoğu açığını da kapatır sana hissettirmeden. Aşk ta tam böyledir işte. Kapı çalmaz. Ayıp olur mu acaba bu saatte gidersem diye düşünmez hiç. Dedim ya biraz yüzsüz galiba...

Velhasılkelam, o geleceği belli olmayan ama geldiğinde de sana sormayacak zaten gelecek olandır.Ne ne yapacağını planlayarak bekleyeceğin bi misafir nede geldiğinde seni rahat bırakacak uzak ve soğuk arkadaşın. Belki bekleme süresini kısaltmak bizim elimizde... Kalbi daha doğrusu yüreği gönlü arındırmak, nasuh hale getirmek...

Dedirtmiş herşeyin sahibi taa bundan 12 ay önce;

Kerem gibi hayran olmadım bi iclale
Nar-ı özlem çekmekte beni o hale
Sabır evladır, bil ki heyhat
Tevafuktur, söz düşmez hemhale

Sözün özü nefsim şu; böyle bu meselelerle uğraşacam diye gelmesini bekleme... Hikmetinden sual olunmaz ne zaman yollarsa al başının üstüne koy.. Belki vuslat bu dünyada olmaz... kayıp zannetme... Sorgulama.... Hatta sana tiyo veriyim kesin bu dünyada olmaz...
Neden ama dediğini duyuyorum?
-Sana cevap vereceğim ama bunu duymaya senin egon hedonizmin dayanmaz. Ama Ebuzer'in tırnağı olmaya çalışan sağ tarafım rahat bırakmıyor söyleyeceğim...
Aşk sana uğramaz nefsim sana uğramaz. Ölmen gerekiyor. Öl de dünya bi ferahlasın. Diyor ya bi abi Namaz ferahlığına kavuşsun...

28 Ekim 2009 Çarşamba

hayat işte...hayırlısı...

Ters düz eden sorular beynime orantısız güç kullanıp terörize ederek, iktidara sahip olmaya kalkışıyor. Acaba herkesin mi kafası karışık diye merak ediyorum içimden...Ama cevabını bulamıyorum bu sorununda diğerlerini bulamadığım gibi keza yine keza... Bu metni de yazarken neden yazdığımı bilmeden yazıyorum.

Okunmasını mı istiyorum?
-Hayır!
Rahatlamak için mi yazıyorum?
-Hayır!
Yazdıklarımdan bir beklentim var mı?
-Hayır!
Bu kadar amaçsızca yazmanın bi ehemmiyeti varmı bence?
-Maalesef hayır!

Herşeyin bir amacı olmalı mı? Ona hayır diyecek bile bilgim yok. Ama eskiden vardı cevabım.
Çünkü hadsiz sayılırdım. Bu cümleyi kurduğuma göre hala öyleyim anlaşılan. Ama silmeyeceğim herkes bilsin ne varki... Yaradan biliyor ya...

Erkan Oğur'dan ey zahit şaraba türküsünü dinlerken kafamdan geçen sorular delirtecek raddeye getiriyor beni. Belki delirsem bi rahatlayacağım. Belki de ölmeden önce ölmek te böyle birşey.
Ama o kadar dikte ettirilmiş ki bana dünyanın kendi doğruları, delirirken bile mantık arıyorum.
Bazen cesaretlenip türküyü dinle diyorum. İyi dinle diyorum! İyi!... İyi!...
Bırak diyorum herşeyi. Topal keçi ol mesnevi deki gibi...

Yaradan nesrinide manzumesinide yazdırıyor işte;

Merhem bulamadım bu alem-i deryada
Kimse engel olmadı içimde ki feryada
Bu gelgitler hayra mı gebe şer ya da
Cevapların memleketi değil dünya da rüya da....

Bu basit bi isyankarlık değil. Karmaşık bi isyankarlık ta değil. Bu bir hak arayışı da değil tam olarak. Bu Hakk'ı arayış belki. Bu aslında dua. Korkularımın, endişelerimin, doğrularımın evet evet doğrularımın değişmesi için bir dua. Seyyid Kutub'un dediği gibi bir halife isek bu dünyada yani aktiflik önemli ise o zaman al sana bambaşka bir soru daha.... Ne yapacağını bilmeyen, rotası belli olmayan gemi, notası belli olmayan müzik parçası....

Eee sonuç olarak ne diyor metin yazarı?
- hayat işte... hayırlısı....

30 Ağustos 2009 Pazar

Merhem

Merhem bulamadım bu alem-i deryada
Kimse engel olamadı içimdeki feryada
Bu gelgitler hayramı gebe, şer yada
Cevapların memleketi değil dünya da, rüya da...

Geceler...

Geceler ki yaren oldu benim yalnızlığıma
Sadakati ki sevindirmedi beni kat'a
Gönlüm evveldir mahçup hubaba
Tez olsun diye inler, vuslat Habib'e

28 Ağustos 2009 Cuma

Sabır

Kerem gibi hayran olamadım bir iclale
Nar-ı özlem çekmekte beni o hale
Sabır evladır, bil ki heyhat
Tevafuktur, söz düşmez hemhale

İhanet

Nimet-ül Hakk'a hıyanet ettik gayrı vesselam
Talebe olamadık ibretnüma İlm-i Kelam
Sana sığınırım nihai Lut kavminden Ya Rabb!
Bunca cehaleti bilmem kabul edermi İslam

9 Ağustos 2009 Pazar

Ki...

Kelimeler belki kifayetsiz
Duygularım bil ki gerçek
Kalemim aciz gel de gör de
Kalksız yüreğimde ki haciz

Tutuştu bir kere narınla
Merhem bulur illa Var'ınla
Ümidvar kesilir her yarınla
Üftade oldum, yetiş ahu-nigahınla

Bilinmeze gebe ancak sonumuz
Tut ki vuslat süreci sancılı
Bu dünyadır eni konu kaybımız
Bil ki, gör ki, tut ki, mahkumuz

İstHANbul

Dünya değil mi ki sana akar ab-ı dehanı
Övgüye nail ettin Fatih Sultan Mehmed Han'ı
Müntesipleri düşünmeksizin verdiler kanı
Şehadet için vesile görmüşlerdi vatanı

Fethin bile zor oldu, Fatih'in var ki yegane
Kanıyla sana yaren olan kalpler pare pare
İzlemekte ahvalini ağlayarak biçare
Çespan olamadık sana, ihanet ettik yare

Derd-ü Lahza

Dert edindim dertli göremediğim için
Üstad "Çile" demiş gör ki niçin
Devr-i beyhudeye çattık yok ki merhem
Çilelenmek, dertlenmek olmuş fıtrata mahrem

Sağ sol değil davam şu lahza için
Dertsiz, tasasız gidin yiyin için ulan için
Aşikar şikar olmuşuz şeytana, hile aramaz
Bu dünya kıyamete bile böylece varamaz

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Körmüşüm...

Sanmışım,
Oyalar beni beşr-i aşk
Yanmışım,
Kovalar beni nar-ı meşk
Kanmışım,
Yanan yüreğimi serinletecek suya
Varmışım,
Bakıyorum o uçsuz bucaksız deryaya

Yakmışım,
Haram denizindeki bütün gemileri
Tutmuşum,
Nefse köle olan bütün gemleri
Yokoluşum,
Ben diyerek Ben'in içinde
Varoluşum,
"O" diyerek "O'nun" inayetiyle...

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Sır !...

Bu sır ağırtmakta düşlerimi
Silip süpürmekte bütün övünçlerimi
Sır öyle güzel pusudaki
Avlıyor önce BEN'i, sonra yine BEN'i,
Ve sonra yine BEN'i...
O pusu hep gizli, her defa gizli, hep unutulmuş
Hep yeni, hem de yepyeni
Hamdolsun ki avcı bu sır...

Gönlüm muhtaç ve razı avlanmaya
Avlanmaya ve hiç kurtulmamaya
Bırakmasa da vuslata çespan gidebilsem
Gidebilsem, yapabilsem, edebilsem
Hepsi boş
Hepsi sırda boş
Bu çekim ekleri neden?
Çıkan ses gibiyim neyden
Hem nefese, hem neye muhtacım
Nefes O'nun nefesi
Ney O'nun neyi
Ben bihaber gezddirmekteyim emaneti

Sırrın menzili öyle güzel ki
Hedefi öyle bir yerki
Sır yoldaşım olacak belki
Ve sırdaşlarım olacak
Nefessiz kalmayacağım
Herkes aynı nefesi alacak

Geçiçi heves, anlık üzüntü
Gereksiz avuntu ve kuruntu
Bunlar kalbimdeki mühür ve vuruntu
Sırdır kaldırakcak kalbimde ki bu kara mührü

Mührü kaldıracak ve kendi mührünü vuracak belki
Heves, ihtiras, ego, hedonizm...
Hepsinin pazarı yokolacak
Belki nefes alacağım
Yok yok kesin alacağım
Nefis nefesi engelliyor
Artık yeter! Nefes nefisi engellesin
Nefis olmaz mı(!) Olmasın. Enfes diyelim enfes olsun
Lugattan bile atmak lazım
Önce ruhtan sonra lugattan sonra yine ruhtan temizlemek lazım
Tıpkı Musa'nın firavunu temizlediği gibi
Asamız sırrımızdır elbet
Musa'nın ki de öyle değilmiydi zaten

Evet evet nefis kesinlikle firavun
Şahit oluyor ama uslanmıyor, teslim olmuyor
Eller yukarı! En büyük düşman!
Mahkemeye kadar konuşmama hakkına sahipsin
Zaten konuşsan da dinlemeyeceğim artık

Urganı geçirdim boynuna
Celladın ben olacağım
Ve son isteğini bile sormayacağım
Senin isteklerin, arzuların, şehvetin dipsiz kuyu
Sonu yok bilirim

Belki cihat senle usanmadan savaşmam
Fetih seni yenmem, amma velakin
Bilemem Fatih'i olabilirmiyim bu davanın
Bütün bu sırlar, sorular, cevaplar
Aklım hep karışık olacak belli
"O" ayırmasın yolundan, herşey onun izniyle besbelli

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Hadis-i Şerif rehberliğinde hayat tarzı

"Dininden diyanetinden dolayı insana deli denmedikten sonra, o imanda kemale ermiş sayılmaz."

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Osmanlı da bir çadırda kuruldu!...

düşünmek için kafi derecede çileli, şevkli ve cesaretliyim...

Hz. İbrahim'in ateşine damla taşıyan karınca mantikiyeti ve aynı kudret hayranlığı ve kaynağıyla, cenah olmaktan ürkmeyen bir niyetle en önce O'nun inayetiyle...